Acılarla sarılı hayatın kaçış yeri, kitapların ve filmlerin mutlulukla son bulan hikâyelerinin haz dolu dünyasıdır. Mutlulukla biten her film ya da kitap ardında sürekli devam edecekmiş hissi uyandıran bir mutluluk havası bırakır. Seyircinin iç çekip, sabun köpüğü gibi anlık mutluluk hevesinin içine girmesi ve sonrasını düşünememesidir. Hayatın kendi içindeki labirentinin hiçbir şeyi kalıcı olarak insana sunmamasıdır. Ne acının ne de mutluluk hissinin kalıcı olmayışı insanı sürekli ikisi arasında bir arayışa sürükler ve insan, acıdan mutluluğa kaçışı arzular; ama mutluluğun değerini fark edemediğinden de mutluluğu elinde tutmasını bilmeyenler farklı duyguların etkisiyle onu hemen yitirir.
Asıl yanılgı seyirciye ya da okuyucuya sonlarda kalıcı bir mutluluk varmış algısının verilmesidir. Sinemanın büyülü dünyası, gerçek hayatın acımasızlığı karşısında âdeta bir alternatif olarak durur. İnsanların hayatın gerçekliğinden sinemanın aldatıcı büyüsüne kaçışı, insanların hayata karşı yenilgisini ve çaresizliğini gösterir. Sinemanın, insana ait olan ama bunu insanın elinde tutmasını bilmediğini hatırlatması, buna rağmen hâlâ insanın bir şansının olduğunu göstermesi seyirci için sinemayı önemli bir cazip mekâna dönüştürmektedir.
DEVAMI “TÜRKİYE SİNEMASINDA KADIN VE AŞK” Kitabından OKUYABİLİRSİNİZ.
İNSTANGRAM: @osmantatlioffical

