Distopya geleceği karanlık gösterir. Teknolojinin geliştiği ve insanların hayatına yön verdiği, hastalıkların ve savaşların insanların yoksulluğa mahkûm ettiği, şehirlerin harabeye döndüğü ve doğanın kat edildiği, otoriteyi elinde tutanların insanları kontrol etmek için uyguladıkları baskıları, insanların bugüne ve yarına umutlarının olmadığı, geçmişlerinin silindiği; mahremiyetin olmadığı, insanların yedi yirmi dört gözetlendiği, insanların mekanik bir hayatın içinde kaybolduğu, cinselliğin her şey olduğu, bugünün markalarının binlerce yıl sonra bile varlığını devam ettirdiği, insanların nedensiz öldürüldüğü, özgürlüklerin olmadığı bir dünyanın varlığını bize haberdar eder. Karanlığın içine hapis edilmiş insanın otoritenin yıkılmazlığına inandırıldığı ve korkunun her şey olduğu zamanların varlığı bugünün insanını bile geleceğe dair umutlarını kırmaktadır. Geleceğe dair iyimser yaklaşımlar yok gibi. Gelecekte insanın iradesinin yokmuşçasına bir yaklaşım korkunun ve hiçliğin bir uzantısıdır.
Gelecekte ülkeleri kim yönetecektir, sorusunun cevabı bugün bildiğimiz hükümetlerin olmadığını Distopya söylemektedir. Geleceği yönetenlerin şirketler olduğu kurgulanmaktadır. Ordusu ve askeri olan şirketler bugünün devlet işleyişini yapmaktadır. Şirketlerin gücü, devletin gücünden üstündür. Devletler şirketlere karışamamaktadır. Her şeye şirketler karar vermekte, yönetimi de şirketler yapmaktadır. Bugün bile şirketlerin devlet mekanizmasında söz sahibi olması, gelecekte tamamen şirketlerin yönetimi ele geçireceği tezini oluşturmaktadır ya da farklı bir yönetim anlayışına dair tezlerin üretilememesinden kaynaklanmaktadır.
Distopya kurgularının temelinde mahremiyetin yitirilişi ve mahrem bilgilerin şirketlerin/devletlerin eline geçmesidir. Devlet/şirketler vatandaşları 7/24 gözetim altında tutarak vatandaşların yasadışı eylemlerin önüne geçerek varlığını sürdürmeyi amaçlamaktadır. Vatandaşta sürekli gözetlendiği bildiğinden devletten/şirketten korkmaktadır. Korku ve her şeyin görüldüğü bilgisi vatandaşların yasadığı işlere girişmesine engel olmaktadır. Bu anlayış aynı zamanda devletten çok güçlü olduğu inancını doğurmaktadır. Çünkü devlet edindiği bilgilerle eylemlere anında müdahale etmektedir. Vatandaşın kaçışı alanı yok gibidir, sistem mükemmel görünmektedir.
Omniscient dizisinin en belirgin özelliği vatandaşların 7/24 droneler tarafından gözetlenmesidir. Droneler insanların fiziksel ve ruhsal özelliklerine göre eylemlerin öncesini kestirip bağlı oldukları merkezi sistemi haberdar etmektedir. Böylece sistem anında olaya müdahale etmektedir. Droneler nedeniyle mahremiyet kavramı yoktur. Vatandaşlarda bunu kabullenmiştir. Dronelerle doğal yaşamaya alışmışlardır.
Sistemin kusursuz işleyişi bir cinayetle sorgulanır. Nina babasının ölüm nedenin görüntüleri talep eder ancak şirket görüntüleri vermediği gibi cinayeti doğal sebeplere bağlar. Neden açıktır sistemin kusurlu olduğu bilgisinin önüne geçmektir. Sistemin kusurlu olması kaosu yol açacağı gibi şirket elindekilerini kaybedecektir. Sözde şirket dışında kimse vatandaşların mahremiyetini bilmemektedir ve bunu koruma garantisi vermektedir.
Dizinin bir farkı da dronelerin olmadığı ve normal bir hayatın devam ettiği başka bir şehirde vardır. İkinci şehirde insanlar yasadığı bütün işlerini yürütebilmektedirler. Devlet tarafından takip edilmedikleri için istediklerini rahatlıkla yapabilmektedirler. Dizi bize iki şehirdeki yaşamın karşılaştırma imkânı sunuyor. Bunu yaparken de sistemin kurucularını masum gösteriyor ve asıl suçlunun siyasetçiler olduğunu ön plana çıkarıyor.
Siyasetçilerin kendi çıkarları ve kariyerini koruma adına halkın mahremiyetini fütursuzca ihlal ettikleri gibi onu da kendileri için kullanmaktan çekinmezler. Dizinin sonlarına doğru çıkarılan sonuç bu. Devamında da bu eksende devam edecek gibi duruyor.
Üzerinde durulacak kısım ise her sistemin dışarıdan ne kadar mükemmel görünse de kusurlarının olabileceğidir. Droneler hiçbir zaman insanları gözetim altından uzun süre yalnız bırakmasa da insan zekâsı sistemin açığını bulmakta zorlanmıyor. Dizi de sistemin alt edilebileceği hatta kolaylıkla sistemin yanıltılabileceğini hem Nina hem de katil göstermektedir. İki örnek bize sistemlerin ne kadar güçlü ve kusursuz olsa da bir açıklarının olabileceğidir. Önemli olan sistemin açığını ortaya çıkaracak cesaretin ve sabrın olabilmesidir. Sisteme karşı korku ile yetişenlerin bu korkuyu aşması tabii ki zordur. Ondandır ki sistemler güçlerini ve geleceklerini çocuklar üzerine kurar. Korkak yetişen çocuk yetişkin dönemde sisteme kayıtsız şartsız teslim olur. Sisteme olan inancını sorgulamaz ve sistem gerekli görülür. Sistemin devamlılığı için mücadele eder. Sisteme bağlılık inanç ve korku karşımı bir ruh halinin eseridir.
Sistemlerin zaaflarını ve yenilebilirliğini ancak sisteme alternatif düşünceler üretmekle mümkündür. Sistemi iyi tanımak aynı zamanda sistemin zayıf noktasını bilmek demektir. Sistemin içinde olanlar sistemin açıklarını kolaylıkla elde edebilir Nina gibi. Yine sistemin açıklarının ne olabileceği üzerine araştırmalar yapanlarda sistemin açıklarını yakalayabilirler katil gibi. Burada Distopya karşımıza mükemmel yönetim sistemlerini sunarken aynı zamanda sistemin nasıl alt edileceğini de göstermektedir. İnsan eliyle yapılmış her şeyin yıkılmaya da mahkûm olduğunu öğreniyoruz. Dışarıda mükemmel denen sistemlerinin aslında içinin ne kadar kokuşmuş olduğunu fark ediyoruz.
Sistemlerin mükemmelliği ve mahremiyetin kayboluşu için geleceğe gitmeye gerek yoktur. Bugün bile iki anlayış fazlasıyla işlenmekte ve kabul görmeler fazlasıyla görülmektedir. Mahremiyetin kalmaması için devletlerin çokta çaba göstermesine de gerek kalmamıştır. İnsanları gönüllü olarak mahremiyetlerini fazlasıyla etrafa saçmadadır. Aradaki fark birinde devletin doğrudan müdahalesi varken, ikincisinde vatandaşların gönüllü olarak kendilerini deşifre etmesidir.
Osman Tatlı
osmantatli@gmail.com