120 Filmi

Yazan: Osman Tatlı

I.

“Bu çok zor ve ağır vatan vazifesine gönüllü olan bir adım öne çıksın… Yavrularım! Evlatlarım! Bütün haklarım, emeklerim hepinize helal olsun! Helal olsun! Helal olsun!”

“O gece hayatımın en kararsız anlarını yaşadım. Bir yandan çaresizce silah bekleyen binlerce asker, subay, Süleyman: Harbin tam ortasında cephesiz kalmış her evden bir Süleyman, her evin bir oğlu, bir babası ve diğer yandan hem çocukluklarına doyamamış, bahar yaşamamış fidanlarımız. Hiçbir şey yapamadan yüreğimin bir yarısı, gitmeyin çocuklar, yapmayın diye yalvardı, haykırdı. Diğer yarısı ise durmayın, koşun hemen gidin, dedi”                                                                                                       II.

Yüreklerini inançlarıyla ortaya koyan bir neslin filmidir 120. Yaşları 12-17 arası değişen, yürekleri büyük, kendileri küçük çocukların hikâyesidir 120. Hayatlarının baharında, oyun çağındaki çocukların sırtına yüklenen ağır sorumluluğun altından alınların hakkıyla çıkan fedakâr çocukların destanıdır 120. Ağır kış koşullarına, taşıdıkları silah sandıklarının ağırlığına, erzak çuvallarının ağırlığına aldırmadan, yorulmadan aldıkları vazifelerin sorumluluğunun azmiyle yol alanların inanılmaz hikâyesidir 120.

120 çocuk, bugünün ‘Ben Nesli’ne ekranda yansıyınca duygulu anlar yaşattı. Müziğiyle yarattığı atmosferdeki duygusallık hayranlığa dönüştü. Seyirci bir an kendi gerçeğini unuttu tarihi geçmişini unutması gibi. Seyirci dramatik, duygusal olan her filme göstereceği tepkiyi 120’ye de gösterdi. Işıkların yanmasıyla gözlerin kamaşması gibi, zihin ve duygularda kamaşarak kendi gerçekliğine döndü.  Ve perdeye yansıyan cesur yüreklerin çileleri on, on beş dakika sonra unutuldu. Peki, 117 dakikada unutulan seyircinin gerçeği neydi?

Yaş 12-17 her istediğini elde etmenin hırsıyla yanıp tutuşuyor. Marka giysilerle, ayakkabılarla tatmin olamayan, özel oda, bilgisayar, TV, cep telefonu, dolgun harçlıklarıyla canları sıkılan, her arzusunu bir komutta yerine getiren anne babaların çabalarına burun kıvıran bir seyirci 120’yi izledi. Kaprisli, çokbilmiş tafralarıyla kimseyi beğenmeyen, herkese tepeden bakan, paylaşımdan nefret eden, chatle sanal âlemde yaşayan ve bilgisayar oyunları dışında oyun oynamasını bilmeyen bir seyirci vardı 120’yi izleyen. Sorumluluk nedir bilmeyen, hayatını bahaneler ve yalanlar üzerine kuran bir nesil 120’yi izledi. Hayattan ne istediğini bilmeyen, asi, kendini gerçekleştirmek adına tuhaf davranışlar sergileyen, sevgi ve saygıyı bilmeyenler 120’yi izledi. Hayatı yorulmadan, emek vermenden kazanmanın peşinde koşan, agresif ve bunalımdan başını kaldıramayan bir dönem gençliği 120’yi izledi.

Ya bu gençleri bu hale getiren ailelere ne demeli? Sevgiyi, hoşgörüyü, saygıyı ve sorumluluk almayı öğretememiş ebeveynler izledi 120’yi. Çocukları başlarından atmak için istedikleri her şeye evet, tamam diyen, sırf dizilerinin başından kalkmamak adına çocukların her yaptığına göz yuman anne babalar izledi 120’yi.  Ve uzayıp giden bir neslin gerçeği. İşte 120’yi izleyenler ve o an gerçeklerini unutanlar bunlardı. Tarihini bilmeyen bir şehrin insanları, şehrin göbeğinde 120’yi temsil eden anıtın neden oraya konulduğunu bilmeyen bir neslin varlığı gözden kaçmamalıdır…

III.

Dönem filmi yapmak ve seyirciyi dönem filmlerine çekmek zordur. Dönem filmi yapmak zordur; o dönemi tarafsız ve net karelerle sahnelemek ve genel kitleye hitap etmek çok ciddi beceriler, donanımlar ister. Bir de dönemi yansıtabilecek imkânlar ve teknolojiye sahip olmak gerekmektedir. Dönem filmlerine seyirciyi çekmek zordur; toplum olarak tarihe karşı ilgisiziz. Tarih filmlerini pek sevmeyiz. Hele aksiyon, sanatsal eylemler, küfür-argo-belden aşağı, abuk sabuk espriler olmayan filmlere gitmeye hevesli değilizdir. Ayrıca dönem filmlerinin okumayı, araştırmayı gerektiren bir yönü vardır. Seyirci ise düşünmek ve sorgulamaktan ziyade kendini yormadan zaman geçirmek için sinemaya gider. İnsanımızın onca sorunları varken stres atmak adına sinemaya giderken bir de onları düşünmeye, sorgulamaya kanalize edecek sahneler cazip gelmemektedir.

Yapımcılar ve yönetmenler açısından da dönem filmi çekmek sorun oluşturabilir. “Yanlı” olmakla suçlanabilirler. Teknik ve ekonomik yetersizliklerden dolayı istediklerini yapamama durumuyla karşılaşabilirler… Durum ne olursa olsun dönem filmleri bir toplumun geçmişi ve parçasıdırlar. Hele bizim gibi geçmişi derin ve dolu dolu olan bu milletin, bu toprağın binlerce destansı hikâyesi vardır. Hem de yaşanmış gerçek hikâyeleri.

Amerikan filmlerinin sinema salonlarını doldurduğu, toplumsal gerçeklikle bağdaşmayan sanatsal ve komedi adı altında küfürlü-argolu Türk filmlerinin yoğun olduğu bu dönemde yönetmenliğini Murat Saraçoğlu, Özhan Eren; senaryosunu Özhan Eren’in üstlendiği 120 filmi tarihe dönük yüzüyle kendini sıyırmaya çalışıyor.

Özhan Eren, 120’ye Beyazıt Devlet Kütüphanesinde Sarıkamış’la ilgili araştırma yaparken bir belgesel romanda rastlamış, çok etkilenerek yavaş yavaş senaryolaştırmış. Zor imkânlarla da olsa filmi dört ay içerisinde çekmeyi başarmıştır.

120’nin bir dönem filmi olması, ideolojik ve siyasi yaklaşımlar içermemesi, filmin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara gönderdiği bir yazıyla izlenmesi gerektiğini tavsiye etmesini sağlamıştır. İl Milli Eğitim müdürlüklerinin yönlendirmesiyle 120’yi izleyenlerin yarısına yakınını öğrenciler oluşturmuştur.

Filmin konusu kısaca şöyle: 1915 yılı ocak ayında eli tüfek tutan herkes Ruslarla savaşmak için sınır birliklerine katılırlar. Van’da sadece çocuklar, yaşlılar, kadınlar ve şehrin güvenliğinden sorumlu az sayıda asker kalır. Sınırdaki askerlerin cephanesi tükenmiştir. İstanbul’dan yardım alamamaktadırlar. İstanbul’da Almanlardan yardım gelmesini beklemektedir. Yardımın gecikmesiyle umutlar tükenir, çaresizlik her yeri sarmaktadır. Tek çare Van’daki silahların cepheye götürülmesidir. O günlerde de Van civarında kar iki metreyi bulmaktadır. Hayvanlar karlı dağları yürümekte zorlanmaktadır. Cephane ancak yaya yoluyla götürülebilmektedir. Cephaneyi götürecek kimse bulunamayınca çocuklar, yaşları 12 ile 17 arasında değişen 120 çocuk cephaneyi götürmeye gönüllü olurlar. Bir hafta süren uzun yürüyüş sonunda cephaneyi teslim etmeyi başarırlar. Ancak dönüşte yakalandıkları tipide 80 tanesi dağda şehit olur. Geri kalan 40’ı ise ağır hastalanır. Çocuklardan sadece 22’si kurtulur.

120,  TRT’nin kendi imkanlarıyla yaptığı tarih ve tarihsel dokuya ait birkaç film dışında sanırım tarihi anlatan tek sinema filmi olma özeliğini hak ediyor.

Müzikçi kimliğiyle bilinen Özhan Eren, yönetmen ve senarist koltuğuna oturunca filmin de birçok sahnesinde müziklere yer verilmiştir. Filmin birçok sahnesindeki duygusal temalar müzikle çok güzel dramatize edilmiştir. Daha filmin başında Münire’nin karda beli bükülmüş, ağır adımlarla ilerleyen yaşlı bir kadın izlenimi veren yürüyüşü esnasında yürekleri dağlayan bir müzikle yönetmenin giriş yapması seyirciyi hemen kendine çekmiştir. Girişin böyle olması filmin ilerleyen sahnelerine dair ipuçları veriyor. Konu dramatik olunca müziklerin de hüzünlü bir haykırışı oluyor. Sahnelerle müzik arasında uyumlu geçişler başarılı olmuş.

Film, Münire’nin gözüyle ve kendi çevresiyle yaşadıklarının bir anlatımı gibi görünse de, konusu itibarıyla sadece 120 çocuğun başından geçenlerin anlatılması konunun dağılmasının önüne geçmiştir. Gereksiz konu atlamalar ya da ilgisiz kareler eklenmemiştir. Böylece film konudan konuya atlayarak anlaşılmaz bir hal almaktan uzaklaşmıştır. Dolaysıyla verilmek istenen mesaj kafaları karıştırmadan kolayca verilmiş, ayrıca sade ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır.

120, senaryo açısından derli toplu, sosyolojik temalar açısından da gayet başarılı olmuştur. Tümen komutanın çocukları savaşa hazırlamak, taşnak çetelerine hazırlığı ve silah kullanması öğretmeyi yarışma diye duyurması; halkın panik, korku ve oluşabilecek dedikodulara meydan vermemesi dönemin koşullarının iyi değerlendirildiğini göstermektedir.

Ayrıca Mehmet’in çocuk olmasına rağmen olgun ve birleştirici kişiliğinin yanında, kararsız, kafası karışmış, kendini ifade edemeyen, çaresiz, babasına boyun eğen Ferid’in daha sonra gösterdiği değişim gayet tutarlı işlenmiştir. Yine ismini hatırlayamadığım bir diğer çocuğun sivri dilli, arkadaşlarına göre daha radikal söylemler içerisindeki çocuğun yansıtılması da karakterler üzerinden bir dönemin, toplumun düşünüş ve yaşam biçiminin çocuklar üzerinden yansıtılması gayet tutarlı ve başarılı olmuştur.

Münire’nin film boyunca gösterdiği olgunluk ve duruşu bu dönem insanı için abartılı dursa da dönemin, yaşadıklarının insanlara kazandırdığı olgunluğu, kişiliği yansıtma açısından önemlidir. Çünkü insan ne kadar çok şey yaşarsa hayata bakışı ve duruşu da bir o kadar erken olgunlaşır.

Münire’nin anlatıcı konumda olması filme eksi puan kazandırmaktadır. Bazı yönetmenler filmini daha iyi anlaşılır hale getirmek için bu tür müdahaleler yapmaktadırlar. Filmin, seyirci tarafından daha iyi anlaşılması, sahneler arasındaki kopukluğu ve boşlukları tamamlamak adına bu tür müdahalelere gerek duyulmaktadır. Münire’nin film boyunca tonlu, vurgulu, duygusal konuşması seyirciyi etkiliyor, filme olan ilgiyi artırıyor. Fakat böyle olması da filme biraz yüzeysellik katmaktadır. 120 açısından Münire’nin anlatıcı olması yönetmen açısından istenen sonuçları vermiş gibi.

Filmin en önemli özelliklerinden biri de toplumsal barışı ön planda tutmasıdır. Ermeni sorununun gündemdeki sıcaklığını koruduğu bir dönemde senaryonun ideolojik çatışmalara kurban gitmemesi önemlidir. Böylece film sosyal açıdan tutarlı ve denge de kalmayı başarıyor.

Film, kaybolmaya yüz tutan değerleri gözler önüne sermesiyle ve gerçekleri yansıtan duruşuyla  seyredilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

 

Osman Tatlı

 

Film: 120

Yapım: 2007 ~ Türkiye

Tür: 3 Boyutlu, Dram, Savaş, Tarih

Yönetmen: Özhan Eren, Murat Saraçoğlu

Senaryo: Özhan Eren

Müzik: Özhan Eren

Oyuncular: ÖZGE ÖZBERK

CANSEL ELÇİN, BURAK SERGEN

EMİN OLCAY, DEMİR KARAHAN

 

İLGİLİ YAZILAR